HAYYAM RUBAİLERİ - 141 - 160 | |||
141. İnsan çeker çeker de sonra hür olur; İnci sedef zindanlarda yoğrulur. Paran pulun yoksa bugün, sağlık olsun: Bugün boş duran kadeh yarın doludur. |
142. Gençlik bir kitaptı, okuduk bitti; Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi. Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş? Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti? |
||
143. Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe, Altınları gümüşleriyle övünmeğe. Tam işleri dilediği düzene girer: Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye. |
144. Can verinceye dek bu çorak yerde Dertten başka ne geçer ki eline? Ne mutlu çabuk gidene dünyadan; Hele bu dünyaya hiç gelmeyene! |
||
145. Yerleri yapmış, gökleri kurmuşsun ama, Sensin bunca gönülleri yakıp yıkan da. Ne kızıl dudakları, ne altın saçları Altmışın süprüntüler gibi kara toprağa. |
146. Dostum, olan olmuş, vahlanma boşuna; Dünyayı kara zindan etme başına. Yaşamana bak, elinden tek gelen bu: Olacakları danışan var mı sana? |
||
147. Sevgilim, ömrü derdim gibi bitmeyesi, Bu sabah bütün cömertliği üstündeydi. Bir göz atıverdi bana geçip giderken: İyilik et denize at mı demek istedi? |
148. Gül de şarab da bilene güzel gelir; Sarhoş olmayan için sarhoşluk nedir? Cebi boş gönlü dolu olmayan kişi Her şeyden geçmenin tadını ne bilir? |
||
149. Yapma diyorsun; yapmamak elimde mi? Sen al demişin; nasıl çekerim elimi? Hem yap hem yapma demek seninki bana İnsaf: Kadeh devrilir de dolu kalır mı? |
150. Bu dünya iki kapılı bir han, Girdi mi dertlere düşer insan. Tanınmadan yaşamak en iyisi: Elinde olsa da hiç doğmasan. |
||
151. Kim görmüş o cenneti, cehennemi? Kim gitmiş de getirmiş haberini? Kimselerin bilmediği bir dünya Özlenmeye, korkulmaya değer mi? |
152. Ne mutlu adı sanı bilinmeyene; İpeklere, kürklere bürünmeyene; Anka gibi iki dünyadan da geçip Bu viranede baykuşa dönmeyene. |
||
153. Yok olmamış varlık var mı bir tek? Her şey bir gün, dağılıp gidecek. Öyleyse vara yoğa ne bakarsın? En iyisi yoku var, varı yok bilmek. |
154. Sevgili, bir başka güzelsin bugün; Ay gibisin, pırıl pırıl gülüşün. Güzeller bayram günleri süslenir: Seninse bayramları süsler yüzün. |
||
155. Öldük, dünyayı şaşkın bırakıp gittik; Yüzlerce incimiz vardı delinmedik. Sersemliği yüzünden bilgisizlerin Renk renk düşünceler kaldı söylenmedik. |
156. Kendimden geçtikçe gelirim kendime, Alçalırım çıktıkça yüksek yerlere. En garibi, içmeden sarhoşum da ben, Ayılırım her kadehi devirdikçe. |
||
157. Ben içerim, ama sarhoşluk etmem: Kadehten başka şeye el uzatmam. Şaraba taparmışım, evet, taparım: Ama senin gibi kendime tapmam. |
158. Şeyh fahişeye demiş ki: - Utanmaz kadın; Her gün sarhoşsun, onun bunun kucağındasın. Doğru, demiş fahişe, ben öyleyim; ya sen? Sen bakalım şu göründüğün adam mısın? |
||
159. Dün gece usul boylu sevgilim ve ben, Bir kıyıda gül rengi şarap içerken; Sedefli bir kabuk açıldı karşımızda; Sabah müjdecisi çıkıverdi içinden. |
160. Dinle dinsizliğin arası bir tek soluk; Düşle gerçeğin arası bir tek soluk. Aldığın her soluğun değerini bil Bütün yaşamak macerası bir tek soluk. |