EVLİLİK (Ya da ayni evi paylaşmak, fark etmez) --- Pakize SUDA
O dünyayı gözü görmemeler, birbiri için yanıp tutuşmalar
devam ederken,
ara sıra buluşmalar yetmez olur ve nihayet o talihsiz karara varılır ;
"Evlilik ! (Ya da ayni evi paylaşmak, fark etmez)" !
Siz sevgilinizle pür neşe yuvanızı hazırlarken, aşk tası
tarağı toplamaya başlamıştır bile.
Tatlı telaşlar, konuşmalar biter, ortak hayat baslar. İlk günler her şey
yolundadır.
Size göre en akıllı odur, her şeyi o bilir, en güzel o güler, en güzel o bakar,
oturuşu güzeldir vs. Hani neredeyse ortalığa pislese "Ne güzel pisliği
var"
dersiniz. "Dünyada böyle kusursuz biri var mi, varsa bile o da gelip bula
bula beni mi buldu" gibi bir soru aklınızın ucundan bile geçmez. Günler
geçer... Ya da 2 yıl sonra hani filmlerde yazarlar ya " Two years later"
iste öyle. Bu süre sizin kimyasal bileşiminize göre 3 yıl olur, 5 yıl
olur. Bu kimyasal bileşim neyin nesi derseniz, aşkın kimyasal salgılarla
ilgili bilimsel bir de tarifi var. Yani doktora sorarsan "Aşk nedir"
diye,
sana salgılı malgılı bir tarif yapar. Aslında herkes kendine uygun birşeyler
söyler bu konuda. Simdi gidip müteahhide sorsan o da "Aşk insanın
önemli yapı taşlarından biridir" gibi bir şey söyleyecektir.
Simdi gelelim evdeki durumlara; İlk günlerde işe giderken
dudaktan alınan öpücük yerini
önce yanağa sonra uzaktan mucuk mucuklara bırakır. Finale doğru kapı çarpıp
çıkmalar başlar. Flört ederken buluşmaya tıraş olup parfüm kokuları
içinde gelen adam, evlendikten sonra eğer o gün dışarı çıkmayacaksa "Suratım
dinlensin" deyip sakalı ve pijamalarıyla oturur karşınızda. İlk günlerde
dibini tutturduğunuz yemeği bile bayıla bayıla yiyen adama artık üstüne
kuş kondursanız beğendiremezsiniz. Sizinkiler, annesinin yemeklerine asla
benzemez. Gün içinde başka kadınlarla konuşurken içlerine çekmekten
helak oldukları göbeklerini sizin yanınızda açıp kaşımaya başlarlar. İlk
yıllarda "tanıştığımız, bakıştığımız gün" diyerekten neredeyse her
gün bir
yıldönümü kutlanır, sonra evlilik yıldönümü bile unutulur. İlk günlerde bir
seks
bombasıyla evlendiğini zanneden erkekler, bir süre sonra karılarının
nerdeyse frijit olduğuna inanmaya başlarlar. Çünkü kadınların sevişmemek
için daima bir sebepleri vardır. Cicim aylarında sizinle baş başa
kalabilmek için işten kaytaran, toplantıları eken kocanız, sonradan mevcut
toplantıları bile yetersiz bulup yeni yeni toplantılar icat eder. Bigudi ve güzellik
maskelerini söylemeye gerek yok, onlarsız evli bir kadın düşünülemez bile.
Flört ederken saçlarının boya olduğunu fark etmediğiniz sevgili kocanız
ilerleyen yıllarda saçlarını artık size boyatmaya baslar. Her gecen gün
sizi daha çok severler (!) ve artık gaz çıkarmak için bile yanınızdan bir
saniye ayrılmayı göze alamazlar. İlk günlerde horlamalar ninni gibi gelir,
sonra yastığını alan başka odaya kaçar. İlk günlerde bir kere öhö deseniz
sizi nerdeyse acil servise götürecek olan eşleriniz, artık hastalıktan
yerlerde sürünseniz, "Bir aspirin al, bir şeyin kalmaz" demeye başlarlar.
Kendilerinin başı ağrısa ölecekmiş gibi panik yapıp inim inim inleyip
yatak döşek yatarlar. İlk günlerde el ele yapılan romantik gezinmeler yerini
market reyonları arasında tekerlekli araba eşliğinde gidip gelmelere
bırakır. Ve bu hengame içinde bir bakarsınız ki aşk "Bana müsaade"
deyip gitmiş. Biraz çocukların hatırına, biraz eski günlerin hatırına, biraz
korkaklıktan, biraz alternatifsizlikten, bu hayati sürdürürsünüz. Ya da
yeni bir partnerle ayni filme yeniden baslarsınız, sonunu bile bile...