ALDATABİLEN KADIN /
ERKEK -- Ahmet ALTAN
Nasıl bir kadın arıyorsunuz ya da nasıl bir erkek, aşkınızı yaşamak için
istediğiniz insan nasıl biri, nasıl tarif edersiniz o aradığınız insanı
ve o aradığınız insanı gerçekten bulsanız hemen koşar mısınız onun yanına,
yoksa ürküp geri mi çekilirsiniz ? "Terk etmiş ve terk edilmiş" bir
kadının macerasını anlatan Çiğdem Anat 'ın "Aklım Nereye Gidiyor, Ellerim
Nereye" kitabını okurken gördüm birden cevabı.
Alabildiğine öfkeli, kışkırtıcı, sorularla, hesaplaşmalarla dolu,
okuyanı kendisiyle yüzleşmeye davet eden, ilişkileri, korkaklıkları,
sahtekarlıkları didikleyen, aşık kadının gözü karalığı karşısında erkeklerin
yetersizliğini anlatan bu kitabin içinde duruyordu cevap.
Eğer kendi yaşadıklarınızdan, kadın erkek ilişkilerinin karmaşık,
engebeli,
acılarla ve ümitlerle, heyecanlarla ve
kırgınlıklarla dolu coğrafyasının
bir haritasını çıkartmadıysanız, çok değişik bir üslupla yazılmış
kitabın
içinde ilerlemeniz, oradaki ipuçlarından çağrışım ipliklerini çekip yeni bir
gergef dokumanız o kadar kolay değil. Ama bir yaşanmışlık haritanız varsa,
kitabın her cümlesinden kendinizle ve aşklarınızla ilgili yüzlerce soru ve
cevap sağıyorsunuz. Ve kitabin bir yerinde o cümle çıkıyor karşınıza, romanın
kahramanı olan kadınla yeniden ilişki kurmak isteyen eski sevgilisi, karısından
yakınırken şöyle diyor
kadına : "Beni aldatabilecek bir kadın istiyorum."
Bu cümlede duruverdim. "Kendisini aldatabilecek bir kadın isteyen" bir
erkek. Birden fark ettim ki bütün erkekler aslında, bunu açıkça
söylemeseler de, "kendilerini aldatabilecek bir kadın" istiyorlar. Bütün
kadınlar da "kendilerini aldatabilecek" bir erkek. Ama bu cümlenin, kitapta
yazılmayan bir devamı bulunuyor, bir başka cümle daha var bu cümlenin
ardından gelen. "Beni aldatabilecek bir kadın istiyorum," ama "beni
aldatmayacak bir kadın." Herkes, kendine muhtaç olmayacak kadar güçlü,
başkalarına gidebilecek kadar özgür, her an kendisini beğenecek başka
birini bulabilecek kadar alımlı birini istiyor, ama bu istediği özelliklere
sahip olan insan kendisini aldatmasın da istiyor.
"Aldatabilecek biri olmak" çekici kılıyor insanı, belki de çekiciliğin
tarifi bu kadar basit, "aldatabilecek biri" olmak. İnsanlar "aldatabilecek
olana" doğru çekiliyorlar,
yaklaşıyorlar, dokunuyorlar, sonra kendi
şartlarını söylüyorlar, "ama aldatmayacaksın". Ve "aldatabilecek
olanın" çekiciliği ile aldatılma korkusu arasına sıkışıyorlar. Her an bir
kuşkuyu, bir korkuyu, bir tedirginliği soluyorlar öyle biriyle olduklarında.
Biliyorlar ki, "aldatabilecek biri" aldatabilir. "Aldatamayacak biri"
güvenli ama sıkıcı "aldatabilecek biri" çekici ama korkutucu.
Aşkın en zor kavşağı. Hangisini seçeceksiniz, istediğinize sahip çıkacak
cesareti gösterebilecek misiniz, yoksa güvenli bir sıkıcılık mı daha
cazip gelecek size ? Kitabın erkek kahramanı da "aldatabilecek birini"
aradıktan ve üstelik onu da bulduktan sonra duruyor zaten, karısını, çocuğunu,
alışkanlıklarını bırakamıyor. Boş bir evde aşkla kendisini bekleyen
"aldatabilecek kadının" yanına gitmiyor. "Aldatabilecek bir kadın"
istiyor, o kadını buluyor ve daha önce verdiği sözden dönüp o kadını
"aldatıyor".
"Aldatabilecek kadından" korkuyor erkeklerin çoğu gibi. En çok istediği
kadın, onu en çok korkutan kadın çünkü. Hayatı boyunca düşlediği,
özlediği kadına kavuştuğu anda o kadından aslında ne kadar korktuğunu fark
ediyor erkek ve "aldatamayacak olanın" sıkıcılığına dönüyor. Sonra da,
hayatının sıkıcılığına, kendi korkaklığına bir teselli bulabilmek için
toplumsal
payeler, işinde geçici başarılar elde etmeye uğraşıyor. "Aldatabilecek
kadın" ise yapayalnız, bir sevgili bekliyor. Erkekler aldatabilecek bir
kadını" sevip, "aldatamayacak bir kadınla" yaşıyorlar, güven ve rahat
aşka ağır basıyor. "Aldatabilecek kadın", kendisine benzeyen bütün kadınlar
gibi mutsuz oluyor kitapta. Onu şartsız ve korkusuz sevecek birini bulana
kadar da mutsuz kalacak.